Bir: Tereyağı hali.
Uçma makinesini tamamlayan mucit, havalanma deneyini izlemeleri için bir yığın kişiyi çağırdı.
Beklenen an geldi. Son kontroller yapıldı. Mucit araca binip motoru çalıştırdı. Bir gümbürtü koptu. Makine üstünde durduğu rampayı parçaladı. Toz duman içinde toprağa gömülüp gözden kayboldu. Mucit ise son anda canını kurtarmayı başardı.
“Gördünüz işte” dedi kendine gelince. “Ayrıntılarımın sağlamlığını kanıtlamış bulunuyorum.” Yerle bir olmuş tuğlalara bakarak, “Elbette bazı hatalar var” diye ekledi. “Ama bunlar sadece temelde ve esasta.”
Bu güvence üzerine herkes yeni bir makinenin yapımına para yatırmak için seferber oldu.
İki: Filozof hali.
Aptalın eşeğini dövdüğünü gören filozof araya girdi:
“Kendine gel oğlum, kendine gel… Şiddete başvuranlar eninde sonunda şiddetle karşılık görür.”
“Ben de bu eşeğe bunu öğretmeye çalışıyorum” dedi aptal, dayağa ara vermeden. “Çifteledi beni lanet hayvan!”
Filozof uzaklaşırken “aptalların felsefesi bizimkinden daha derin ve gerçekçi olamaz kuşkusuz” diye düşünüyordu. “Sadece bunu dile getiriş biçimleri daha etkileyici.”
Üç: Kurnaz hali.
Delikten çıkmak üzere olan fare, dışarda bekleyen kediyi görünce tekrar yuvaya girdi. “Bitişikte bir mısır ambarı var” dedi öbür farelerden birine. “Yalnız gidecektim ama, bu ziyafeti saygıdeğer bir büyüğümle paylaşmak isterdim.”
“Harika!” dedi öbürü. “Geliyorum, önden gidip yolu göster.”
“Önden mi?” diye bir feryat kopardı beriki. “Daha neler! Nasıl gidebilirim sizin gibi yüce bir farenin önünde? Siz önden buyurun efendim.”
Pohpohlanmaktan hoşlanan öbürü öne geçti. Kedi onu kapıp uzaklaşınca, bizimki sağ salim çıktı dışarı.
Dört: Mutlu etme hali.
Adam bir kartal yakalamış, kanatlarını kırptıktan sonra tavuklarla birlikte kümese kapatmıştı. Alışık olmadığı bu durum kartalı derinden etkileyip bunalıma sürüklemişti.
“Aslında mutlu olman gerekir” dedi adam. “Kartalken sıradan biriydin. Ama yaşlı bir horoz olarak eşin benzerin yok yeryüzünde.”
Beş: Mutlu hali.
Ölümcül biçimde yaralanan kartal, bedenine saplanan okun sapında kendi tüylerinden birini görünce çok rahatladı.
“Neyse” diye inledi. “Bu işte başka bir kartalın parmağı olsaydı, kendimi gerçekten çok kötü hissederdim.”
Altı: ‘Hak’lı hali.
Ormanda dolaşırken ayağına diken batan bir aslan, rastladığı çobandan bunu çıkartmasını istedi. Çoban istediğini yaptı. Az önce başka bir çobanla karnını doyurmuş olan aslan, onun kılına bile dokunmadan uzaklaştı.
Uzun zaman sonra aynı çoban, haksız bir cezaya uğrayıp arenada aslanlara atıldı. Aslanlar onu yemek üzereyken, içlerinden birinin şöyle dediği duyuldu:
“Durun! Bu benim ayağımdaki dikeni çıkaran adam.”
Ötekiler bu özel ilişkiye saygı gösterip kenara çekildi. Hak sahibi de çobanını tek başına yedi.
Yedi: Gururlu hali.
Finoyu gören Aslan deliler gibi gülmeye başladı. Bir yandan da, “bu kadar küçük hayvan mı olur” diye söyleniyordu.
“Küçük olabilirim efendim” dedi fino gururla. “Ama dikkatinizi çekerim ki, sapına kadar köpeğim ben!”
(Hikâyeler Ambrose Bierce’in Karanlığın Kahkahası adlı kitabından alınmıştır.)
Yazan : Okay Gönensin
Kaynak : vatan